
BİLİM VE SANAT
İnsanoğlu dünyaya geldiğinde birçok bilinmezlikle karşılaştı. Bu bilinmezliklerden kimi zaman korktu kimi zaman da bunlara karşı merak duydu. İlk günden beri evreni, kendini, olay ve olguları algılama ve algıladıklarını diğer insanlarla paylaşma ihtiyacını hissetti. Yaşadıklarını anlayabilmek için farklı yollar bulmuş, çeşitli yöntemler geliştirdi. Bunların en önemlileri hiç şüphesiz bilim ve sanattır.

A. BİLİM
Bilimi “evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan, bunu düzenli bilgi haline dönüştüren çalışmalar bütünü” olarak tanımlamak mümkündür. Bilim, yüzyıllar süren bilimsel bilgi üretme sürecinde kendi niteliğini, geleneklerini ve standartlarını oluşturmuştur
B. SANAT

İnsanlık tarihi boyunca pek çok kişi sanatı kendine göre tanımlamıştır. Genel olarak sanat şu şekilde tanımlanmıştır: Sanat, insanların, kendileri ve doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerinin çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslupla ifade edilmesidir.
İnsan yaptığı işi ne kadar yüceltebiliyor, ona estetik bir parıltı katabiliyorsa, sanat olgusuna da o kadar yaklaşıyordun Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır.

Sanat insanın kendini ifade etme ihtiyacından doğmuştur. Temelde de güzeli oluşturma ve anlatma çabası sanatın doğmasına kaynaklık etmiştir. Sanat güzellik, evrensellik, yaratıcılık, özgünlük ve etkileyicilik gibi niteliklere sahiptir.
Sanatçıyla bilim adamı arasındaki farkı anlatmak için bir örnek verelim. Bir gök olayı olan “yıldırım” karşısında bilim adamının tavrı, bu doğa olayının nedenlerini araştırmak, bundan korunmanın yollarını bulmaya çalışmaktır. Bilim adamı bu duyarlıkla çalışarak paratoneri bulmuş ve bunun etki alanını formüllerle ifade etmiştir. Ama bir sanatçı, “yıldırım”la bu şekilde ilgilenmez. O, dış dünyadan algıladıklarını kendi sanatsal gerçekliğinde yeniden oluşturur. Bir şair sözcüklerin çağrışım gücünden, dilin anlatım olanaklarından yararlanarak kendi duygu ve hayallerini dile getirir. “Yıldırım” sözcüğü de şair için bu noktada bir ileti aracı, bir ifade birimi olur.
Tolstoy, “Sanat, insanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya sözcüklerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından doğmuştur.” der.
Her sanat eseri, insanla ya da insanın içli dışlı olduğu bir şeyle ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir ya da bir insan görüntüsüdür; bir tiyatro oyunu, belli olayların canlandırılmasıdır, bir şiir ya da müzik parçası, ya doğanın ya da insan ruhunun estetik bir anlatımıdır.

SANATIN SINIFLANDIRILMASI

Burada iki kavram üzerinde durmak gerek. Birbiriyle çok fazla karıştırılan bu iki kavram sanat ve zanaattır.
İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren işlere “zanaat” denir. Dokumacılık, kuyumculuk, kunduracılık birer zanaattır.
Edebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık, tiyatro vb. insanda coşku ve hayranlık uyandıran sanatlar ise güzel sanatlar olarak adlandırılır.

Güzel sanatlar kullanılan malzemeye yani hammaddeye göre sınıflandırılabilirler. En geçerli sınıflandırma şöyledir:
GÜZEL SANATLAR

FONETİK (İşitsel) SANATLAR (Sese, Söze Biçim Veren Sanatlar)

Ritmik sanatların çoğunda fonetik öğeler de görev alır. Söz gelimi tiyatro, edebiyattan ayrı düşünülemez; çünkü “pandomim’i dışta tutarsak, bütün tiyatro türlerinin temelinde söz vardır; dolayısıyla her ne kadar tiyatro bu sınıflandırmada fonetik sanatların dışında ele alınsa da tiyatro metinleri, edebi metinler içinde değerlendirilir. Benzer durumlar bale, dans, opera ve sinema için de söz konusudur. Örneğin sözlerinin tümü ya da büyük bölümü şarkı olarak söylenen, müziğe uyarlanmış sahne yapıtı olan “opera”da müzik, edebiyat ve dans iç içedir. Bu nedenle bu tür sanatları “karma sanatlar” başlığı altında sınıflandırmak da mümkündür.
Edebiyatın malzemesinin dil, yani seslerden oluşan bir iletişim aracı olduğu göz önünde bulundurulduğunda edebiyatı fonetik sanatlar içinde ele almanın doğru olduğu da görülecektir.

Duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığıyla güzel, etkili ve belli bir şekil içerisinde anlatılması sanatına “edebiyat” denir.
Bir tarih, fizik, felsefe metni ile bir şiiri, romanı ya da hikayeyi karşılaştırdığımızda edebiyatın ne olduğunu daha iyi anlarız. Birinci tür metinlerde temel amacın bir konuya açıklık getirmek, herhangi bir konuda bilgi vermek olduğu görülecektir. Ama edebiyat eserlerindeki temel amaç, bir konuda bilinmeyenleri açıklamak değil, herhangi bir iletiyi dilin olanaklarından yararlanarak etkileyici ve güzel bir şekilde anlatmaktır. Edebiyat, edebiyatseverde estetik duygular uyandırır. Nasıl ki bir yağlı boya resim, bir heykel, bir şarkı, insanda güzel duygular uyandırırsa edebiyat da diğer güzel sanat eserleri gibi aynı amacı bir şiirle, bir öyküyle, bir romanla gerçekleştirir.

GÖRSEL (PLASTİK) SANATLAR: Bu tür sanatlar maddeye dayanır. Sanatçı duygu ve düşüncelerini bir maddeyi dönüştürerek ifade eder. Mesela resmin malzemesi boya, mimarinin malzemesi taş, heykelin malzemesi mermer veya topraktır.

RİTMİK (DRAMATİK) SANATLAR: İnsanlar anlatmak istediklerini bazen de hareketlerle anlatırlar. Ritmik sanatların hammaddesi harekettir. Tiyatro, bale, sinema, opera, dans gibi sanatlar harekete dayalıdır.