EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

İnsan içinde bulunduğu dünyayı, yaşadığı olayları ve durumlarını anlamlandırma çabasına girmiş ve bunun için farklı yöntem ve teknikler bulmuştur. Bu çabalarını bilim ve sanat yoluyla yapmıştır. Bilim de sanat da insanı konu alır.

 Tarih, psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi alanlarla edebiyat arasında önemli bir ilişki vardır. Çünkü bunların hepsinin temelinde insanın duygu, düşünce ve davranışları bulunur.

Edebiyat ve Psikoloji: Bir romancı, kahramanlarının gerçekleştirdiği olayları anlatırken onların ruhsal durumlarını da ortaya koymak durumundadır. Bunları yapmazsa anlatacaklarının bir yönü eksik kalmış olur ki o zaman ortaya çıkan metin de uzunca bir gazete haberinden farksız olur. Bu anlamda romancı psikoloji biliminden yararlanabilir. İnsan davranışlarını iyi gözlemlemiş, psikoloji biliminden yararlanmış bir yazar, kişilerin ruhsal durumlarını yansıtmada daha başarılı olur. Bir romancı her ne kadar kişilik tahlilleri yapsa da sonuçta o bir edebiyatçıdır. Yani onun eseri bir bilimsel yapıt değil; bir sanat eseridir, bir edebi metindir.

Kişilerin suçluluk sendromu yaşamalarına ilişkin birçok psikolojik eser yani bilimsel metin vardır bugün elimizde; ama bunlardan herhalde hiçbiri bizi Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sındaki Raskolnikov’un işlediği cinayet karşısında yaşadığı ruh halinin anlatıldığı bölümler kadar etkilememiştir. İşte sanatçının, edebiyatçının başarısı buradadır.

Edebiyatımızdan örnek verecek olursak Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında hasta bir gencin ruh hali ayrıntılarıyla verilmiştir. Bu da bize edebiyatın psikoloji ile ilişkisini anlatır.

Edebiyat ve Tarih:  Tarih kabaca toplumların geçmişte yaşadıklarını araştıran bir bilimdir. Yani konusu yine insandır. Tarih ve edebiyat bir madalyonun iki yüzü gibidir. Şöyle ki bir edebi eser konusunu tarihten alabilir. Örneğin Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler adlı romanı günümüzde yazılmasına rağmenkonusunu Kurtuluş Savaşı’ndan almıştır. Bunun dışında her edebi eser yazıldığı dönemden izler taşır. Ve tarihçi inceleyeceği dönemin resmi belgeleri veya tarihi metinlerinin yanında o dönemde yazılan edebi eserleri de inceleyerek o dönemle ilgili bilgi edinebilir. Yani bir edebi metin tarih araştırmalarına kaynaklık eder. Örneğin Göktürkleri araştıran bir tarihçi, o dönemde yazılan Orhun Kitabelerini de inceler.

Edebiyat ve Sosyoloji: Sosyoloji, toplum bilimi demektir. Yani bir toplumun gelişimini, değişimini, katmanlarını, yaşam biçimini, gelenek ve göreneklerini, değerlerini vs inceleyen bir bilim dalıdır. Edebiyat da insanı işlediğine göre toplumdan ayrı düşünülemez. Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü adlı romanını hepimiz biliriz. Bu romanda; modernleşen topluma ayak uydurmakta zorlanan geleneksel bir baba ve onun ailesi işlenir. Bu aile değişim rüzgârlarına dayanamaz ve bir süre sonra dağılır. Aile toplumun en küçük yapısı olduğuna göre Reşat Nuri’nin bu romanında sosyolojiden yararlandığını söyleyebiliriz.

Edebiyat ve Coğrafya: Bazı edebi eserlerde kahramanın bir bölgeden başka bir bölgeye giderkenki maceraları anlatılır. Bu tür eserlerde de coğrafyadan yararlanılır.

Edebiyat ve Felsefe: Yazar ütopik veya distopik eserler yazmak isteyebilir veya bir düşünürün hayatını kaleme alan bir roman yazabilir. Bu durumda felsefeden yararlanır. Amin Maulof’un Semerkant adlı eseri hem tarihi bilgi vermesi hem de Ömer Hayyam’ı işlemesi açısından edebiyatın diğer bilimlerle, özellikle de felsefeyle ilişkisine örnektir.          Örneklediğimiz bu bilimlerle ilişkileri dışında edebiyatın diğer birçok bilimle de bağlantısı vardır. Sağlıkla ilgili bir romanda tıp, polisiye romanlarda kriminoloji, uzayla ilgili eserlerde astronomi gibi bilimlerle etkileşim halindedi