Milli Edebiyat, 1911 yılında Selanik’te çıkarılan ”Genç Kalemler” dergisi etrafında Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in başlattıkları ve 1923 yılına kadar süren edebiyat hareketidir.
1897’de Yunan Savaşı sırasında, “Ben bir Türküm!” diye seslenen Mehmet Emin Yurdakul 1905’te Selanik’te Çocuk Bahçesi adlı dergide hece ölçüsüyle, milli duyguları dile getiren Türkçe şiirler yayımlansa da bu çıkış ancak Meşrutiyet döneminde bilinçli bir çizgiye oturtulabilmiş ve bir akım niteliği kazanmıştır.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra oluşan serbestlik ortamı; sosyal, siyası ve kültürel alanlarla ilgili pek çok konunun gündeme gelmesine olanak sağlamıştır.
İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme göstermiştir. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul Üniversitesi’nde verdiği sosyoloji dersleriyle, milliyetçilik ve onun getirdiği milli edebiyatın gelişmesinde etkili olmuştur.
Önce Balkan, ardından I. Dünya Savaşlarının yarattığı koşullar siyasal çözüm arayışlarıyla birleşerek edebiyatı da millileşmeye itmiştir.
Tanzimat dönemi sanatçılarının dilde sadeleşme çabaları ve yine o dönemde yapılan sözlük çalışmaları da Milli Edebiyat Akımını hazırlayan etmenler arasındadır.
Bu edebiyatı etkileyen dört akım vardır.
EDEBİYATI ETKİLEYEN DÜŞÜNCE AKIMLARI
OSMANLICILIK: Osmanlı Devleti kendi bünyesinde yaşayan, değişik din ve dilden olan halkları Osmanlı bilinciyle bir ortak noktada toplayarak birleştirmeye yönelmiş, böylelikle milliyetçilikten kaynaklanan azınlık ayaklanmalarının ve Avrupalı devletlerin iç işlerimize karışması önlenmiş olacaktır. Osmanlıcılık fikri; Tanzimat, Islahat ve I. Meşrutiyet dönemlerinde etkili olmuştur. Özellikle Jön Türkler bu akımı savunmuşlardır. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi gibi isimler bu akımı savunanlar arasındadır.
İSLAMCILIK: Osmanlıcılık fikrine karşı II. Abdülhamit İslamcılık fikrine destek vermiştir. Devletin kurtarılmasının İslam’la gerçekleşeceğini savunan bir grup içinden bir kısım İslamcılar bütün Müslümanları birleştirerek İslam imparatorluğu kurmayı ve halife sıfatından dolayı Osmanlı padişahını imparatorluğun başına geçirmeye hedefleyen ümmetçilik fikrini ortaya atmışlardır. Ancak bu fikir I. Dünya Savaşı sırasında Arapların İngilizlerle Osmanlıya karşı olması yüzünden geçerliliğini kaybetmiştir. Bu akımı savunanlar arasında Mehmet Akif Ersoy, Sait Halim Paşa,Cevdet Paşa da vardır.
TURANCILIK: II. Meşrutiyet döneminde çıkan bu fikir bütün Türkleri bir bayrağın altında toplamaya yöneliktir. Ancak uygulanamayacağı ortaya çıkınca Ziya Gökalp tarafından bir edebi akım olarak Türkçülüğe dönüştürülmüştür. Türkçülük; Kurtuluş Savaşı döneminde etkili olmuştur. Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Nihal Atsız, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Yusuf Akçura, Hamdullah Suphi akımın etkisindedirler.
BATICILIK: Osmanlı devletinin çöküş dönemine girmesini Batı bilim ve tekniğinden uzak kalma nedenlerine bağlayan bu fikir, çöküşü önlemeye yönelik olarak da batı bilim ve tekniğine yönelmeyi önermişse de köklü batıcılık yerine yüzeysellikten ileriye gidememiştir. II. Meşrutiyet döneminde kendini göstermiştir. Bu akımı Abdullah Cevdet, Tevfik Fikret, Celal Nuri gibi isimler savunmuşlardır.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ŞİİRDE ÜÇ FARKLI ANLAYIŞ VARDI.
- SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILAN ŞİİR
Bu çerçevede yazılan şiirlerde genelde halkın kullandığı yalın bir Türkçe kullanılmış; aruz yerine hece ölçüsü tercih edilmiştir. Türkçülük ve milliyetçilik fikri şiirlerde geniş biçimde işlenmiş, millî coşkuyu artırıcı şiirler yazılmıştır. Anadolu halkının yaşamı, çektiği sıkıntılar, kısaca millî ve yerli konular işlenmiştir. Bu eserler çoğunlukla estetikten yoksun öğretici şiirlerdir. Halk şiirine ilgi duyulsa da Batı’nın nazım şekilleri de kullanılmıştır. Bu şiiri birazdan, Milli Edebiyat Şiiri başlığı altında ayrıntısıyla göreceğiz.
b) SAF ŞİİR (ÖZ ŞİİR)
Ahmet Haşim ve Yahya Kemal, Yeni Lisancılar olarak bilenen şairlerden ayrı bir yol izler. Dönem şairlerinin tersine aruzla şiir yazarlar. Ahmet Haşim’e göre şiir, “nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazım”dır; “şiir musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın”, ortalama bir dildir. Yahya Kemal ise “şiirin, nesirden bambaşka bir hüviyette; musikiden başka türlü bir musiki olduğu” görüşündedir. Batıda gördüğü “Parnasizm” akımından etkilenmiş ve bu anlayışla, Divan şiiri yolunda klasik şiir denemelerine girişmiştir. Yani neo-klasiktir. Sade dille ve yeni nazım biçimleriyle yazdığı şiirlerinde de yine biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam bir anlatıma önem vermiştir.
c) HALKIN YAŞAM TARZINI VE DEĞERİNİ ANLATAN MANZUMELER
Millî Edebiyat yıllarında Mehmet Akif, daha önce Tevfik Fikret’te gördüğümüz “nazmı nesre yaklaştırma” anlayışını sürdürüp geliştirmiştir. Manzumelerinde halkın yaşama biçimini gerçekçi biçimde yansıtmıştır. Mehmet Akif, Halkın yaşamını yansıtmasına karşın, hece ölçüsünü değil, aruz veznini kullanmıştır.
Millî Edebiyat döneminde Edebiyat-ı Cedide zevkini sürdüren sanatçılar da “sanat için sanat” anlayışıyla eser vermeye devam etmiştir. Onlar aruz ölçüsüyle, ağır bir dille, toplumsallıktan uzak, bireysel duyarlıkları yansıtan şiirler yazmışlardır.
MİLLİ EDEBİYAT ŞİİRİ
Mehmet Emin Yurdakul’un hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerden etkilenerek birçik şair zaman içinde bu şekilde yazmaya çalışmıştır. Bu şairler hecenin yanında aruz ölçüsüne de devam etmişilerdir. Ne var ki, bunların hece vezniyle ortaya koydukları ürünler, yalnız biçim; yani dil, vezin, nazım biçimi kaygısıyla yetinilen, derinliği olmayan, yalınkat manzumelerdir.
Mehmet Emin Yurdakul’un çabalarından sonra, 1911’de Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisi bu yolda önemli bir görev üstlenmiştir. Bu dergide “Turan” adlı şiirini yayımlayan Ziya Gökalp, şiirde sade Türkçe ve hece ölçüsünü benimsetmekte Mehmet Emin Yurdakul’dan daha etkili olmuştur.
Yeni Lisan Makalesi’ndeki başlıca ilkeler aşağıdaki gibidir:
- Türkçede kullanılan Arapça v Farsça dil kuralları kaldırılmalıdır.
- Türkçeye girmiş >Arapça kelimeler, Arapça dilbilgisi değerlerine göre değil, Türkçedeki kullanışlarına göre dikkate alınmalıdır.
- Arapça ve Farsça sözcükler Türkçedeki söylenişlerine göre yazılmalıdır.
- Konuşma diline girmiş Arapça ve Farsça kelimeler dilden atılmamalıdır.
- Bilimsel terimlerde Arapça kullanılmasında sakınca görülmemelidir.
- Yazı dili ile konuşma dili arasındaki farklılıklar kaldırılmalıdır.
- İstanbul ağzı yazı dilinde esas alınmalıdır.
- MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
- Dil sadeleştirilmiştir. İstanbul Türkçesi, dilde birlik için esas alınmıştır.
- Dilden hareketle milli benliğe dönülmüş ve milli kaynaklara yönelme yaşanmıştır.
- Milli ölçümüz olan hece ölçüsü temele alınmıştır.
- Halk edebiyatı nazım şekilleri kullanılmıştır. Batılı nazım şekillerinin de kullanıldığı görülmüştür.
- Arapça, Farsça dil kuralları ve tamlamaları atılmıştır.
- Şayet, amma, lakin gibi konuşma lisanına geçmiş olanlardan başka Arapça, Farsça edatlar ve bağlaçlar kullanılmamaya çalışılmıştır. Arapça, Farsça kelimelerin Türkçeleşmiş telaffuzları kullanılmış, Türkçede tam karşılığı bulunan yabancı kelimeler kullanılmamaya çalışılmıştır.
- “Sanat, toplum için.” anlayışı benimsenmiştir.
- Milletin dertleri, sevinçleri, milletin sorunları işlenmiştir.
- Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmiştir.
- Öteki Türk lehçelerinden kelimler alınmıştır.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ SANATÇILARI
- ZİYA GÖKALP(1876–1924)
* Türk milliyetçiliğini esaslara bağlamıştır. Türkçülüğü sistematize etmiştir.
* Eserlerinde halk dilini kullanmıştır.
* Halkın dertlerini isteklerini yansıtmaya çalışmıştır.
* “Türkçülük, Türk milletini yükseltmektir.” diyerek bu ifade doğrultusunda hareket etmiştir.
*Şiirlerinde Türk mitolojisi, masalları ve efsanelerinden yararlanmıştır.
*İlk sosyoloğumuzdur.
*Destansı şiirler, vatan şiirleri, öğretici şiirler, lirik şiirler ve çocuk şiirleri yazmıştır.
Düzyazı Eserleri: Türkçülüğün Esasları, Kızıl Elma, Türkleşmek-İslamlaşmak -Muasırlaşmak, Türk Medeniyet Tarihi, Malta Mektupları.
Şiirleri: Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık
- MEHMET EMİN YURDAKUL(1869–1944)
* “Milli şair” olarak bilinir.
* Toplumcu sanat anlayışıyla milliyetçi çizgide eserler vermiştir.
*Hece ölçüsü kullanılmıştır.
*Şiirde biçim yönünden yenilikler yapmış ve geleneksel Türk şiirinde çok kullanılan kalıplar yerine 15’li,17’li hatta 19’lu kalıplar bile oluşturmuştur.
*Nazım birimi bakımından da yenilikler yapmış; dörtlüğün yanında üçer, beşer, altışar, sekizer dizelik kıtalar oluşturmuştur.
*Batı edebiyatından sone biçiminde de şiirler yazmıştır.
*Sade dili tercih etmiştir.
*Şiirleri teknik yönden zayıf olsa da coşkunluk veren üslubu sayesinde geniş bir halk kitlesi tarafından okunmuştur.
*İlk kitabı “Türkçe Şiirler” ile büyük yankı uyandırmıştır.
*”Cenge Giderken” şiiri ile edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır.
Şiirleri: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanları, Zafer Yolunda, Turana Doğru, İsyan ve Dua, Mustafa Kemal…
- ALİ CANİP YÖNTEM (1888-1967)
*Fecr-i Ati topluluğunda yer almış, sonrasında Milli Edebiyat topluluğuna katılmıştır.
*Türk dilinin sadeleşmesinde büyük özveriyle çalışmıştır.
*Önceleri divan ve Servet-i Fünûn tarzında şiirler yazmasına rağmen sonrasında aruz ölçüsüyle ama sade dille şiirler yazmaya başlamıştır.
*Halk şiiri nazım şekillerini kullanmamıştır. Yeni biçimlerle bazen de terzarima tarzında yazmıştır. Şiir kitabı “Geçtiğim Yol’dur.
BAĞIMSIZ ŞAİRLER
- YAHYA KEMAL BEYATLI(1884–1958)
* Saf (öz) şiir anlayışına bağlı kalmıştır.
*Modern edebiyatımızın en büyük şairlerindendir.
* Batılı tarzda şiirimize düzen vermiştir.
* Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. “OK” şiiri hariç bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.
*Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, ve Mehmet Âkif Ersoy ile birlikte “dört aruzcular”dan biri kabul edilir.
* “Şiir musikiden başka bir musiki”dir derdi.
* Parnasizmden etkilenmiştir. Neo-klasiktir.(Nev-Yunanilik)
* İstanbul, Osmanlı’nın ihtişamlı zamanında gezmek, tabiat, ölüm, rintlik gibi konuları işlemiştir.
*”İstanbul Şairi”olarak bilinir.
* Şiirlerinin mükemmel olması için uğraş vermiştir, bu konuda oldukça titizdir.
* Edebiyatın hemen her alanında eser vermiştir; ancak asıl ününü şiirde kazanmıştır.
*Şiir ile düzyazının tamamen birbirinden farklı olduğunu düşünmüş ve nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.
Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer ve Hayyam‘ın Rubailerini Türkçe Söyleyiş.
Denemeler: Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Edebiyata Dair, Siyasi ve Edebi Portreler
- MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936)
*”İstiklal Marşı şairi” veya “ Milli şair”olarak bilinir.
*İslamcılık düşüncesinin en güçlü şairidir. Şiirlerinde dini lirizm vardır.
*Kimi şiirlerinde lirik, didaktik ve epik özellikler iç içedir. İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine şiirleri buna örnektir.
*Batılılaşma ve modernleşmeden yanadır. Ancak bunu milli gelenek ve göreneklerle sentezlemek gerektiğini savunmuştur.
*Halkçı bir sanat anlayışına sahiptir. Sanat için sanat düşüncesini asla benimsemez.
*Aruzu Türkçeye başarıyla uygular. Hatta aruzla bir dilekçe bile yazar.
*Nazmı nesre yaklaştırmada oldukça başarılıdır.
*Şiirlerinde güzellikten çok doğruluğa önem vermiştir.
*Şiirlerinin tamamı aruzla yazılmıştır. Hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır.
*Realizmin etkisinde kalmıştır.
*Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır.
*İstiklal Marşı’nı Türklerin milli marşı görmüş ve ortak malı olarak gördüğünden onu şiirleri arasına almamıştır.
ŞİİRLERİ: Safahat (1.Safahat, 2. Süleymaniye Kürsüsünde,3. Hakkın Sesleri,4. Fatih Kürsüsünde, 5. Hatıralar, 6. Asım, 7. Gölgeler)
Bu şariler 1917de Selanik’te “Genç Kalemler“le başlayan Milli Edebiyat akımının ilklerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını ve Anadolu yaşayışını coşkulu bir dille işlemişlerdir. Hece ölçüsünün genellikle 11’li ve 14’lü kalıbını kullanmışlardır. Daha sonraları, yeni biçimler arayarak oldukça uzun şiirler de yazmışlardır. Eserlerindeki dil ise konuşma dilidir. Bu şairlerimiz şunlardır: