EDEBİYAT VE PSİKOLOJİ

  • Edebiyatın her bilimle olduğu gibi psikoloji ile de sıkı bir ilişkisi vardır. Edebiyat ile psikoloji birbirilerine oldukça yakın iki alandır. Her ikisi de insan yaşamını, insanın iç dünyasını anlamaya çalışır. Psikoloji bilimi bazen bir edebî eserdeki kişinin ruhsal yaşamını irdelemeye çalışır bazen de sanatçılar psikolojiden yararlanarak eserlerini oluştururlar. Edebiyat ile psikoloji iç içe girmiş iki alandır ve birçok yönden birbirilerini besler.
  • Psikoloji edeberbiyatta yüzyıllardır yer almaktadır ancakedebiyat ve psikoloji konusunun ele alınması ve edebi eserdeki psikolojik unsurların saptanması Freud’la başlar. Ondan sonra, Jung, Lacan, Fromm Reich ve Klein gibi psikolojinin önde gelen hemen bütün isimleri bu ilişkiyi araştırıp incelemişlerdir.
  • İnsan psikolojisi ve edebiyat her zaman iç içe düşünülmüş eserin ortaya çıkma bilincinden, yaratılma sürecine, ortaya çıktıktan sonra okuyucuyla buluşmasına kadar pek çok aşamayla psikoloji ilişkilendirilmiştir.
  •  Her ikisinin de insan ruhunu kavramaya, onun düşünce, davranış ve duygularına yön veren bilinçaltı süreçlerine daha yakından bakmaya ve onu çevresinden koparmadan bir bütün olarak görmeye çabalayan çalışma sahaları olduğu görülür.
  • Edebi eserlerin en temel ögesi yazardır. Eserler yazarın bilinç ve bilinçaltının ürünleridir. Şiir, roman veya öyküde yazarın mutlak bir uyanış halinde yazdığını söylemek mümkün değildir. Eser bittiğinde yazarın daha önce yaşayıp unuttuğu, bilinçaltında olan, hissettiği, daha sonra da unutulmaya yüz tutan, yazma aşamasında da ortaya çıkan anılardan katkı almıştır. Bu da psikoloğun, eserlerden yola çıkarak yazarın ruh haliyle ilgili fikir edinebileceğini bize gösterir.
  • Hem edebiyat bilimi hem de psikoloji bilimi çağrışım metodundan yararlanırlar. Özellikle bilinç akışı tekniğinin keşfinden sonra kimi yazarlar serbest çağrışım adı verilen ve çoğunlukla da yazarını peşinden sürüklediği bir yöntemle yazmaktadırlar.
  • Hem edebiyat hem de psikoloji hayal gücünü önemsemiş ya da malzeme olarak kullanmış yahut da insanın bu en önemli yetisi hakkında bilimsel yargılara varmaya çalışmıştır.
  • Hem psikolojinin hem de edebiyatın en başta gelen malzemelerinden biri de dil kurgusuna verdikleri önemdir. Dilin söz konusu iki alan için de var olan önemi, dil psikolojisi adlı alanı yaratmıştır. Dilin etkili kullanımı ve sözün doğru şekilde ve doğru yerde kullanımı her iki disiplin için önemlidir.
  • Her ikisi de insanı ele almasına rağmen, psikoloji yaşayan, hisseden, hâlâ orada duran insanı ele alırken edebiyat onu yeniden canlandırma, yeniden yaratma bilinciyle hareket ederek kurmaca bir dünyanın unsurlarını dizgeleştirmeye gayret gösterir.
  • Edebi eseri daha iyi anlamanın ve onu bütün yönleriyle çözümlemenin yollarından biri de onu ortaya çıkaran dış faktörlerdir ve bu faktörlerin başında da yazarının hayatı, düşünceleri, psikolojisi gelmektedir. Psikoloji bilimi bize yazarın çocukluğundan başlayarak edebi eseri yazma sürecine kadar olan dönemi hakkında hem ipuçları verebilir hem de doğrudan doğruya eserin bünyesine sinmiş birtakım olaylar, düşünceler hakkında net bilgiler sunabilir. Bunu yaparken psikoloji bilimi elimizdeki en önemli dayanak ve çıkış noktasıdır.
  • Eserde yer alan kişi, neden sinirlenmektedir, neden içine kapanmakta, neden yürümek istemektedir, neden uykusu gelmektedir? Bütün bunların insan ruhundaki yankısını bize verecek olan psikoloji bilimidir.
  • Kısaca özetleyecek olursak edebiyat psikolojiden, psikoloji de edebiyattan etkilenir. Bir yazarın psikoloji edebi eserine yansır. O eseri daha iyi anlayabilmek için o yazarın eseri yazarkenki psikolojisini bilmek gerekir. Örneğin “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirini daha iyi anlayabilmek için Ahmet Haşim’in neden akşamı bu kadar sevdiğini ve psikolojisini bilmemiz gerek. Veya hapisteki bir adamın psikolojisini düşünmeden Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevi’nde yazdığı  “Aldırma Gönül” şiirinin “ Görmek istersen denizi/Gökyüzüne çevir yüzü/ Deniz gibidir gökyüzü/ Aldırma gönül,aldırma” dizelerini tam olarak anlamamız mümkün değildir.
  • Bunun dışında yazar, örneğin roman yazacağında psikoloji biliminden yararlanabilir. Roman kişisini oluştururken kişinin hangi durumda hangi tepkiyi verebileceğini veya vücut dilinin nasıl olacağını psikoloji biliminden yararlanarak daha etkili oluşturabilir. Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” eserinde hasta bir çocuğun psikolojisi net bir şekilde anlatılmıştır.
  • Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanında Turgut Özben’in, Selim Işık’ın ruhsal çözümlemeleri yine psikolojik yöntemlerle oluşturulmuştur.  Son yılların çok satanlar listesinde olan Adam Fawer’in Olasılıksız adlı kitabında David, bir şizofrendir. Yazar şizofreniyi yine psikolojiden yararlanarak öğrenmiş ve karakterini o şekilde oluşturmuştur. Ahmet Ümit, polisiye kitaplarında katillerin ruh halini psikolojiden yararlanarak bu kadar canlı bir şekilde gözümüzde canlandırmıştır.
  • Türk roman tarihi düşünüldüğünde Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay gibi yazarların eserlerindeki karakterlerin davranışları hususunda psikolojiden oldukça fazla ve yoğun biçimde yararlandıklarını görmekteyiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir