- Tekke edebiyatı olarak da bilinir.
- İslamiyet; Allah ve peygamber sevgisi, tasavvuf konuları işlenir.
- Tasavvuf, Tanrı’nın birliğini ve evrenin oluşunu varlık birliği (Vahdet-i Vücut) anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akımdır. Tasavvuf, ayrıca Tanrı, evren ve insanı bir bütün içinde görme ve insanın Tanrı ile insanın başka insanlarla, insanın kendisiyle olan ilişkilerini bu bütünde arama ve açıklama yolu olarak da tanımlanır.
- X. yüzyıldan sonra tekkelerin çevresinde gelişen tasavvuf düşüncesi, dinî-tasavvufi bir halk edebiyatının doğmasına yol açmıştır. Oluştuğu yer dikkate alınarak tekke edebiyatı olarak da adlandırılmıştır.
- Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud düşüncesidir.
- Menkıbeler, Kur’an’dan kıssalar, dini hikâyelerden esinlenilir.
- Hece ölçüsü ve genelde dörtlük kullanılmıştır.
- Bazı türlerde beyit ve aruz da kullanmışlardır.
- Şairler şiiri araç olarak kullanmışlardır.
- Anadolu’daki ilk mutasavvıf Yunus Emre’dir.
- Bu edebiyattaki nazım şekil ve türleri şunlardır: İlahi, nefes, nutuk, deme/deyiş, devriye, şathiyye.
TASAVVUF TERİMLERİ
Tasavvuf, Tanrı, evren ve insan ilişkisini bir bütünlük içinde açıklamaya çalışan, sevginin temel olarak görüldüğü bir din felsefesidir.
Başta günah işlemekten sakınmak, iyiyi, güzeli bulmak, dünya işlerini küçümsemek ve ilahi aşka ulaşmak, nefs ile mücadele etmek, yalnızlığı seçerek Allah’ı anmak ve böylece kötülüklerden arınacağını düşünmek gibi düşünce ve uygulamalarla ortaya çıkmıştır.
Tasavvufa göre evrende tek bir varlık vardır. Buna “asıl varlık” denir. Yeryüzündeki her şey, asıl varlığın, yani tanrının yansımasıdır. Bunlara “gölge varlık” denir. Gördüğümüz her şey tanrının yansımasıdır, yani tanrı bu varlıklarda görünür. Buna “tecelli”denir.
Her şeyin bir bütün olduğu ve tek bir varlığın yansıması ve bir parçası olduğu düşüncesine “ vahdet-i vücut” yani varlık birliği adı verilir.
Allah varlıları yarattı. İnsan bütün bu varlıklar arasında en olgunudur. Tanrının birçok sıfatını barındırır. Bu nedenle insan, “ekmel-i mahlukat”tır.
İnsan asıl varlıktan ayrılıp dünyaya gelmiştir. Ruhların bulunduğu “bezm-i elest”ten ayrılmıştır. Bu dünya onun için gurbettir. Tasavvufa göre amaç yeniden asıl varlığa ulaşmaktır. Asıl varlığa ulaşmak için de “insan-ı kâmil” yani olgun insan olmak gerekir. Bunun için de nefs ile mücadele edilmelidir.
İnsanoğlu dünyaya nefsi ile gelir.” Nefs” insanın arzu ve tutkularıdır. Nefs bizi kötü şeyler yapmaya yönlendirebilir. Bu nedenle Allah yoluna girmiş bir kişi, yani asıl varlığa ulaşmak isteyen bir kişi nefsi ile mücadele eder. Buna “çile” denir çünkü insanın arzularıyla mücadelesi kolay değildir.
Tasavvufa göre iki türlü aşk vardır. Bunlardan ilki insanların birbirine duyduğu “beşeri aşk”tır. Diğeri ise asıl varlığa duyulan aşktır ki buna da “ilahi aşk” denir.
Dünyevi bütün arzularından arınmış ve ilahi aşkla dolmuş kişi “fenafillaha” ulaşmıştır. Bu da Allah’ta yok olmak demektir. Kendisinin tanrını bir parçası olduğunu düşünen ve saf sevgiye ulaşan insanlar “ene’l-hak” düşüncesine varırlar. “Ene’l-hak ” demek kelime anlamı olarak “ben tanrıyım” demek olsa da çok daha felsefi derinliği olan bir kavramdır. Ene’l-hak diyen bir kişi tek yaratıcının, tek varlığın Allah olduğuna, hepimizin Allah’ın bir yansıması olduğumuza, ondan gelip yine ona gideceğimize inanmış ve bu uğurda insani her şeyden arınmış saf ve temiz, günahsız bir varlığa bürünmüş bir kişi olur.
Tasavvufun kuşkusuz en önemli isimlerinden biri olan Mevlana’nın eserlerinde bu inancın etkileri fazlasıyla görülmektedir. Mevlana’ya göre insan hangi din ve mezhepten olursa olsun her yerde eşittir. Dinin yalnızca kişinin kendisini ilgilendirdiğine, kişinin inanç ve davranışlarına karışmanın doğru olmayacağına inanırdı. Mevlana, bu hoşgörüsünden dolayı yalnız İslam dünyasının değil tüm Batı’nın da dikkatini çekmiştir.
Tasavvufun diğer büyük ismi ise “Yaradılanı severiz/ Yaradandan ötürü” dizeleriyle bu felsefeyi en saf şekliyle anlatan Yunus Emre’dir.
İslamiyet’in kabulünden kısa bir süre sonra ortaya çıkan tasavvuf, özellikle tarikatlar ve tekkeler aracılığıyla İslam dünyasındaki etkisini uzun süre devam ettirmiştir. Tasavvufla uğraşan, tasavvuf ehli kişiler için mutasavvıf ve sufî kelimeleri kullanılmaktadır.
Tasavvuf, İslami Türk Edebiyatındaki etkisini yüzyıllar boyu sürdürmüştür. Tekke edebiyatının yanı sıra Divan Edebiyatının oluşumunda da büyük rol oynamıştır.
Edebiyatta geniş bir kullanım alanına sahip olan tasavvuf, eserlerin hem içeriğinde (özellikle sebki hindî akımı doğrultusunda verilen eserlerde) hem de dil özelliklerinde görülmektedir. Hoca Ahmed Yesevî ile başlayan tasavvuf hareketi, yüzyıllar içerisinde yayılarak devam etmiştir. Yesevî’den sonra Hacı Bektaş Veli, Mevlânâ, Ahmed Fakih, Yunus Emre, Nâilî, Şeyh Gâlip gibi pek çok isim tasavvuf içerikli eserler vermişlerdir.
Dinî-tasavvufi halk edebiyatı tekkeler çevresinde gelişmiş olup bu anlayışla verilen eserlerde öğreticilik esastır. Bu nedenle verilen ürünlerde estetik zevk arka planda kalmış, öğreticilik ön plana çıkmıştır. Şairler genellikle bir tarikat mensubu oldukları için eserlerinde bağlı bulundukları tarikatın görüşlerini dile getirmişlerdir. Öğretmek amacıyla yazdıkları bu eserlerde sade, halkın anlayacağı bir dil kullanmışlardır.
Bazı mutasavvıf şairler şiirlerinde mecazlı, sembolik söyleyişlere de yer vermişlerdir. Eskiden beri şiirlerde bahsedilen sevgili ve sevgiliye ait güzellik unsurları, şarap, meyhane gibi kavramlar tasavvufta özel bir anlam kazanarak ifade edilmiştir.
Aşağıda belli başlı tasavvuf terimleri vardır:
Abdal: Gezgin derviş
Aşk: İlahi aşk, kulun Allah’a olan sevgisi.
Aşık: Allah aşkıyla yanan, seven.
Çile: Nefsi köreltmek için yapılan terbiye, çekilen çile.
Dergâh: Kapı, eşik, kapı yeri, makam, tekke.
Derviş: Bir tarikata girmiş, onun kurallarına uygun yaşayan kimse.
Fenafillah: Allah’ta yok olmak, ölmeden önce ölmek, tasavvuftaki son aşama.
İnsan-ı Kamil: Fenafillah’a ulaşmış kişi, olgun insan, kâmil insan.
Kadeh (Far: Câm): Allah aşkıyla yanan kişinin kalbi.
Mâşuk: Sevgili. Tasavvufa göre hakiki sevgili Allah’tır.
Mâsivâ: Allah dışındaki diğer varlıklar.
Meyhane: Allah aşkının sunulduğu yer, tekke.
Meclis: Allah’ı anmak için yapılan toplantılar
Mutasavvıf: Tasavvuf ehli olan, herhangi bir tasavvuf yolunda mertebe kat etmiş kişidir.
Mürşid: Doğru yolu gösteren, ilahi aşkı anlatan, tarikat şeyhi.
Mürid: Tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse.
Nefis: Can, benlik. Tasavvufa göre kulun kötü huyları ve çirkin vasıfları, dünyevi istek ve arzuları.
Pîr: Farsça, ihtiyar, yaşlı kimse. Tasavvuf önderlerine ve tarikat kurucularına da pîr denir.
Post: Şeyhlik makamı.
Sarhoş: Allah aşkıyla kendinden geçen, derviş.
Sâki: Mürşit, Allah aşkını sunan, yol gösteren.
Şarap: Anlamların özü, ilahi aşk.
Şem (mum): İlahi nur.
Şeyh: Tarikat kurucusu, tarikatta en yüksek mertebeye ermiş kişi veya tarikat kollarından birinin başında bulunan kimse, postnişin
Tarikat: Allah’a varma yolunda benzer biçimde düşünenlerin oluşturduğu topluluk, yol.
Tecelli: Görünme, belirme. Tasavvufta Allah’ın yaratılmış her şeyde görünmesi anlamında kullanılır.
Tekke: Tasavvuf ehli kişilerin, tarikat mensuplarının barındıkları, eğitim gördükleri yer.
Vücud-u Mutlak: Tek varlık.
Vahdeti Vücud: Birlik. Kâinat var edilmeden önce tek ve mutlak güzellik vardır. İnsan Allah’ın bir parçasıdır. Ondan ayrılmıştır ve tekrar ona dönecektir. Buna vahdet-i vücut yani varlığın birliği denir.
BELLİ BAŞLI TASAVVUF SANATÇILARI

HACI BEKTAŞ-I VELİ
- 13.yy.da yaşamıştır. Ahmet Yesevi’nin müridi olduğuna dair bilgiler vardır.
- Hece ölçüsüyle ilahiler söylemiştir.
- Makalat adlı eser ile meşhurdur.
- Eserlerinde insan sevgisi, hoşgörü ve paylaşım ilkeleri üzerine kurulmuştur.
HACI BAYRAM-I VELİ

- Bayramilik tarikatını kurmuştur.
- 15.yy.da yaşamıştır.
- Şiirlerinde yalın ve ahenkli bir üslup kullanılmıştır.
- Yunus Emre’nin etkisinde kalmıştır.
- Bayramî mahlasını kullanmıştır.
- Tasavvuf konularını işlemiştir.
- Nutuklarıyla ünlüdür.
KAYGUSUZ ABDAL

- Asıl adı Alaaddin Gaybi olup Alanya Beyi’nin oğludur.
- Hem hece hem de aruz ölçüsü ile yazmıştır.
- Nükteli ve iğneli bir üslubu vardır.
- Didaktik eserler vermiştir.
- Açık ve yalın bir dil kullanmıştır.
- Hem şiir hem de düzyazı türünde eserler vermiştir.
- Özellikle şathiyeleriyle ünlüdür.
- Alevi-Bektaşi Edebiyatının kurucusudur.
- Gülistan,Budalaname, Kitab-ı Miglate en bilinen eserleridir.
YUNUS EMRE

- 13.yy.ın sonu ve 14.yy.ın başında yaşamıştır.
- Tasavvuf anlayışını çok iyi anlatır.
- Şiirlerinin asıl teması ilahi aşk ve insan sevgisidir.
- Hece ölçüsü ve dörtlüklerle oluşturulan ilahiler yazmıştır.
- Türkçeyi en saf en sade biçimde kullanmış ve Türkçenin gelişmesine katkı sağlamıştır.
- Hem hece hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazmıştır.
- 1991 yılı UNESCO tarafından “Yunus Emre Sevgi Yılı” ilan edilmiştir.
- Divan’ında aruz ölçüsüyle yazılmış gazeller de vardır.
- Risaletü’n-Nushiyye, mesnevi tarzında yazılmış didaktik bir eserdir. İçinde kısa mensur bir bölüm vardır.

PİR SULTAN ABDAL
- 16.yy.da yaşamış Alevi-Bektaşi şairidir.
- Sadece hece ölçüsünü kullanmıştır.
- Nefesleriyle ve denemeleriyle ünlüdür.
- Şiirlerini saz eşliğinde, sade ve yalın bir dille söylemiştir.
- Divan şiirinden hiç etkilenmemiştir.
EŞREFOĞLU RUMİ
- Hacı Bayrami Veli’nin öğrencisidir.
- Hece ve aruzu başarıyla uygulamıştır.
- Yunus Emre’nin etkisinde kalmıştır.
- Yalın ve lirik bir dil kullanmıştır.
- Şiirlerinde ilahi aşk ve tasavvuf vardır.
NİYAZ-I MISRÎ
- Hem hece hem de aruz ölçüsüyle didaktik şiirler söylemiştir.
- Eleştirici ve didaktik şiirler yazmıştır.
- Vahdet-i vücut düşüncesini savunmuş, eleştirileri nedeniyle de sürgün edilmiştir.
- Türkçe ve Arapça şiirler yazmıştır.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI
- 18.yy.da yaşamıştır.
- İyi bir şair ve bilim adamıdır.
- Marifetname onun eseridir.