
- 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı başlamıştır.
- Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi’ nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır.
- Hikâyelerde realizm akımının etkileri görülür.
- Hikâyelerde Maupassant hikâye (olay hikâyesi) tarzının özellikleri görülse de Milli Edebiyat döneminde önemli olan olay hikâyesi yerini durum hikâyesine bırakmaya başladı.
- Dili sadeleştirme düşüncesinden dolayı konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark ortadan kalkmaya başladı.. Bu dönemde, toplumsal faydayı (toplum için sanat) esas alan eserler yazılmıştır.

- Eğitim ve öğretimin yaygınlaşmasıyla okur-yazar oranı arttı.
- Milli Edebiyat döneminde başlayan Anadolu’ya yöneliş hız kazandı.
- Türkiye’nin gerçeklerine eğilme söz konusudur. Halkın dertlerini, problemlerini ve Anadolu’nun güzelliklerini işlediler.
- Anadolu efsanelerinden, masallarından ve mitolojiden yararlandılar.
- Halk arasında yaşayan her türlü kültür unsurunu sanat eserlerinde işlediler.
- Genellikle Cumhuriyet devrimleri, ağa- köylü, patron- işçi, kadın- erkek çatışması gibi konular işlenmişti. Toplumsal bozuklukların giderilmesi için öneriler getirildi.

- Kurtuluş Savaşı’na katılan halk ve aydınlar, yeni döneme ayak uydurmaya çalışan çıkarcılar ve işbirlikçiler işlenir.
- Toplumdaki değişmelerin, Batılılaşmayı yanlış anlamanın yıkıcı etkileri anlatılır.
- Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç̧ dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır.
- EN ÇOK:
Birinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele, Atatürk ilke ve inkılâpları, halkın yaşam tarzı, ahlak bozuklukları, yanlış Batılılaşma, halkla aydın arasındaki ilişkiler konu edilmiştir - Bu yıllarda
Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile Mecnun;
Fahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı Selase;
Ercüment Ekrem Talu’nun Teravihten Sahura;
Nahid Sırrı Örik’in Eski Resimler;
Sadri Ertem’in Bacayı İndir Bacayı Kaldır;
Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, Pazarlık;
Sabahattin Ali’nin Ses, Kamyon;
Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri tanınmış̧ hikâye örneklerindendir.
BU DÖNEMDEKİ BAZI YAZARLAR
Reşat Nuri Güntekin

Yazar Çalıkuşu romanıyla tanınmıştır.
Eserlerinde güçlü bir gözlemciliğe dayanan realizm ve canlı bir üslup vardır.
Eserlerinde yurdun çeşitli yerlerindeki olumlu-olumsuz görünümleri, yanlış Batılılaşmayı, batıl inanışları kişisel duygularıyla birleştirerek anlatmıştır. Bozulan insani değerleri ve ahlak yapısını işlemiştir.
Öğretmen ve müfettişken gezdiği Anadolu’yu, gördüklerini, duyduklarını, gelenekleri, toplumsal sorunları, kendine özgü tipleri derine inmeyen bir gözlemle anlatır. Sade bir dili vardır.
Anadolu gezileri sırasındaki gözlemlerini “Anadolu Notları” adıyla kitap haline getirmiştir
Hikâye: Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler
Gezi Yazısı: Anadolu Notları
SABAHATTİN ALİ:

Maupassant tarzı öyküleriyle ve özellikle “Kuyucaklı Yusuf” adlı romanıyla tanınmıştır. Eserlerinde aşk teması etrafında güçlü-güçsüz, ezen-ezilen çatışmasını anlatarak okuru bilinçlendirmeye çalışmıştır. “Kamyon, Ses, Kağnı” önemli hikâyelerindendir.
SAİT FAİK ABASIYANIK

Durum hikâyesinin edebiyatımızdaki en önemli temsilcisidir.
İstanbul öykücüsü olarak tanınır. İstanbul’un kenar mahallelerinde, deniz kıyılarında balıkçıların arasında, köprü altında, tünele dolaşan sanatçı buralarda karşılaştığı insanları hikâyelerinde anlatmıştır.
Hikâyelerinde özellikle İstanbul’un her yerde karşımıza çıkabilecek alt tabaka insanlarına, balıkçılara, toplum çarkının dışına atılanlara, hiç önemsenmeyen kişilere, işsizlere, yoksullara, avarelere, serserilere çokça rastlanmaktadır. Onun şahısları kendi deyişiyle “Birtakım İnsanlar”dır. Sanat kaygısından uzak bir dille yazmış, son derece sade bir dil kullanmıştır.
Öykü: Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Havada Bulut, Kumpanya, Az Şekerli, Son Kuşlar, Havuz Başı, Tüneldeki Çocuk, Alemdağ’da Var Bir Yılan
KENAN HULUSİ KORAY

Hikâye yazarıdır. Yedi Meşaleciler arasında şiir yazmayan ve altı şairin arasına öykü türüyle katılan tek yazardır. Küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet Dönemi’nin korku türünde eser veren ilk hikâyecisidir. “Bahar Hikâyeleri” adlı eserindeki bazı öykülerinde “korku” ve “esrar” temasını işlemiştir. Kurgusu sağlam hikâyeler yazan Kenan Hulusi Anadolu insanının yaşama koşullarını gerçekçi biçimde anlatmış, ancak erken yaştaki ölümü sebebiyle daha yetkin ürünler verememiştir. İlkin ahenkli, şiirsel öyküler yazmış; daha sonra gerçekçi öyküye yönelmiştir. Halkı, işçiyi, köylüyü konu edinmiştir. Psikolojik konularda da öykü yazmıştır.
Öykü: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş (uzun hikâye)
Bir Yudum Su: Yazarın Yedi Meşale dönemine ait bir hikâyesi olan “Bir Yudum Su”, “Leylâ ile Mecnun” hikâyesini anımsatan bir aşk hikâyesidir. Bu hikâyede adı geçen üç kişiden biri şair Kays’tır. Diger iki kişinin adı ise Lübna’dır.
SADRİ ERTEM

İlk toplumcu roman ve hikâye yazarlarındandır. Edebiyatın işlevinin emekçi kitlelerin bilinçlendirmesi olduğunu savunmuş, Atatürk ilkelerini toplumculukla bağdaştırmaya çalışmıştır.
Ağa-tüccar sömürüsünü, fabrika-işçi ilişkisini, bürokrasinin halk üzerindeki baskısını anlatmıştır.
Sanat kaygısı yoktur. Kitabi bilgilere dayanan bir gerçekçilik anlayışı vardır.
“Bir Varmış Bir Yokmuş”ta Tanzimat yıllarında başlayan kapitülasyonların sebep olduğu felaket ve sarsıntıları; “Düşkünler”de Tanzimat’la birlikte başlayan yüksek memur bürokrasisinin zamanla yozlaşmasını; “Yol Arkadaşları”nda Batı Anadolu’daki kasaba ve şehirlerinden bazı kesitler sunar.
Eleştirel gerçekçilik akımının önde gelen yazarlarındandır. Sosyal-sosyolojik olaylar üzerinde durmuştur.
Eserlerinde gazetecilikten gelme bir alışkanlıkla, biçim kaygısı gütmeyen yalın bir biçem kullanmıştır.
Duygusallıktan, tasvir ve psikolojik derinlikten uzak, tüm gücünü fikirlerden alan, her şeyi sonuç bölümünde söyleyiveren bir anlatımı vardır.
Eleştirel gerçekçilik akımının önde gelen yazarları arasında yerini alan Sadri Ertem, yazılarında edebiyatın çeşitli sorunlarını maddeci felsefenin etkisinde ve eleştirel gerçekçi bir sanat anlayışı doğrultusunda kuramsallaştırmaya yöneldi.
Ertem’in eserlerinden bazıları Rusça, Fransızca, Almanca, İngilizce, Yunanca, Çince ve Arapça’ya çevrilmiştir.
Öykü: Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu
OLAY HİKÂYESİ
Olay hikâyesi, bir olay çevresinde gelişen ve sonuçlanan hikâyelerdir. Bu hikâye türünde ana olay “serim, düğüm, çözüm” bölümleriyle anlatılır. Olay örgüsü hikâyenin en önemli yapı unsurudur. Kişiler bu olayın çevresinde kurgulanır. Olay hikâyesinde çatışma ön plandadır. Hikâye sürekli bir aksiyon (hareketlilik) içerir. Mekânla kişiler arasında güçlü bir ilişki vardır. Kişi ile kişinin yaşadığı çevre bütünlük gösterir.
Ayrıntının önemsendiği bu hikâye türünün ilk önemli örneklerini Fransız yazar Maupassant verdiği için bu tarz hikâyeye “Maupassant tarzı hikâye” de denir. Ayrıca bu tarz hikâyeye “klasik hikâye” de denir. Bizim edebiyatımızda Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay gibi birçok yazar bu tarz hikâyelerle tanınmıştır.
DURUM HÎKAYESİ
Durum hikâyesi, yaşamın veya insan davranışlarının bir kesitini veren hikâyelerdir. Bu hikâye türünde büyük olaylar anlatılmaz. Olay basitleştirilir veya olaya çok önceden olmuş izlenimi verilir. Hikâyenin merkezi olay değil olayın çevresindeki durum ve duygulardır. Olaydan çok psikolojik tahlillere yer verilir. Amaç, okurda bir izlenim uyandırmaktır. Kişiler fazla idealize edilmez. Mekân tasvirlerine ağırlık verilmez. Bir girişe ihtiyaç duyulmadan doğrudan durum (kesit) anlatılır, sonuç bölümüne de genellikle yer verilmez.
Rus yazar Çehov bu hikâye türünde ilk eserleri verdiği için bu tarz hikâyeye “Çehov tarzı hikâye” de denir. Ayrıca bu tür hikâyeye “kesit hikâyesi” de denir.
Bizim edebiyatımızda Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Tarık Buğra gibi birçok yazar bu tarz hikâyelerle tanınmıştır.