
Dil, insanların duygularını, düşüncelerini kelimelerle veya işaretlerle bildirdikleri anlaşma aracıdır. Bu araç, aynı zamanda insanlığın gelişimini sağlayan canlı bir yapıdır.

Dil, bir topluluğu millet yapan ve bir milleti ayakta tutan en önemli unsurlardan biridir. Çünkü dil bir milletin kültürünü dilden dile nesilden nesle aktarır.
Dil yaşayan bir varlıktır. Doğar, gelişir, yaşar ve bazen de ölebilir. Birlikte yaşayan bir topluluk aynı objelere bazı sesleri kodlayarak ad olarak verir. Türkçede “y.e.r.”, İngilizcede “p.l.a.c.e”, Böylece ortak bir iletişim sistemi oluşturmuş olur. Farklı topluluklar farklı farklı sistemler oluşturmuştur. Böylece farklı diller meydana gelmiştir. Arapçada “a.r.z.” sözcükleri aynı anlama gelen ama farklı topluluklarda farklı isimlendirilen kelimelere örnektir.

Dil sürekli değişir. Dili konuşan toplumda göç, savaş, din, kültür, sosyal, teknolojik, siyasi değişimler dilin gelişimini etkiler. Bir dili konuşan alt gruplar arasında oluşan bu değişiklikler ağız, şive,lehçe,argo,jargon terimleriyle adlandırılır. Türkiye Türkçesinde “ben”, Azerbaycan Türkçesinde “men” şeklinde söylenmektedir.
Diller yaşadığı coğrafya, bitki örtüsü, iklim vs.ye göre de şekillenir. Mesela kar ile ilgili Eskimo dilinde, somon balığı ile ilgili Polonezya’da, at ile ilgili Türkçede çok farklı karşılıklar ve terimler olması dilin yaşadığı coğrafyaya göre şekillenmesine örnek verilebilir.

Medeniyet toplumların bilimde, fikirde, sanatta, teknolojide veya yaşamda ulaştıkları gelişmişlik düzeyidir. Bu nedenle dil ile medeniyet arasında bir ilişki vardır. Dil medeniyetin gelişip değişmesiyle de şekillenir. Bu değişim olumlu olabileceği gibi bazen olumsuzluklara da sebebiyet verebilir.
İslamiyet öncesindeki Türk medeniyetinde daha çok göçebelikle ilgili ifadeler mevcutken, yerleşik hayata geçen Uygurlarda tarımla ilgili kelimeler yer almaya başlamıştır. Din değiştiren Uygurların dilinde Maniheizm ve Budizm inanışlarıyla ilgili kelimeler de kullanılmaya başlanmıştır. Bu sosyal değişim Uygurların yeni alfabeler kullanmasını sağlayarak olumlu sonuçlar doğurmuştur.

İslamiyet’in etkisiyle Karahanlı döneminden itibaren İslamiyet ile ilgili kavramlar ve Arapçadan etkilenmeler de görülmüştür. Arapça kelimelerin yanında Arapça ve Farsça tamlamalarının da kullanılması Türk dilini bir süre olumsuz etkilemiştir. Bunun yanında Türkçenin yapısına uygun olmayan Arap alfabesine geçilmesi de bu olumsuzluğu tetiklemiştir. Bunun yanı sıra Arap ve Fars dillerinin gelişmiş ve soyut yapısı, Türkçenin de ifade bakımından gelişip, derinleşmesini ve zenginleşmesini sağlamıştır.
Tanzimat ile birlikte yüzünü Batı’ya dönen Türk toplumunda Fransızcanın etkileri görülmüştür. Fransız kültürünün benimsenmesi de edebiyat, çeviri, kültür açısından olumlu ve olumsuz sonuçlar yaratmıştır. Fikir hayatı gelişirken Fransız özentisi “alafranga” tipler dili bilinçsizce kullanarak Türkçenin bu sefer de başka bir yabancı etkiye maruz kalmasına sebep olmuşlardır.

Günümüzde de teknoloji ve ticaretin küreselleşmesi dünya çapında ortak bir dili zorunlu kılmıştır ki bu dil İngilizce olmuştur. İngiliz ve Amerikan kültürlerinin etkisi de Türkçeyi olumsuz etkilemiş ve etkilemektedir. Bu etkilerden korunmak için dil bilincinin iyice oturması ve yaygınlaşması gerekmektedir.

Günümüzde sosyal ağların artması iletişim açısından iyi olmakla birlikte dil açısından olumsuzlukları beraberinde getirmiştir. Sosyal medyada karakter üst sınırı ve bir an önce iletişim kurma ihtiyacından dolayı kelimeler iyice kısaltılmış ve ne yazık ki anlaşmayı iyice zorlaştırmaya başlamıştır. Sosyal medya da “iyi, değil mi,nasılsın” gibi kelimeleri “ii, di mi, nsl”şeklinde yazan gençlik yazı dilinde de aynı ifadeleri kullanmaya başlamıştır. Bu da dil için çok ciddi bir tehlike teşkil etmektedir.
Dil sosyal bir varlıktır, kültürün taşıyıcısıdır, milleti birbirine bağlayan çok önemli bir unsurdur ve canlıdır. Dil bilincinin olmaması, zamanla dilin zayıflamasına ve hatta yok olmasına sebep olur. Dili yok olan bir toplum dağılmaya ve yok olmaya mahkumdur.